Funda Erdoğan

Anadolu Kültüründe Hıdırellez

Funda Erdoğan

Baharın Gelişi

Baharın gelişi Anadolu topraklarında farklı bayramlarla kutlanagelmiştir. Hititlerin “Antahşuınşar” ve bolluk, bitkiler tanrısı Telepinu adına düzenlenen “Prulliya” bayramları gibi. İlkbaharda düzenlenen bu bayramlarda büyük eğlenceler ve şölenler yapılırmış.  Hitit inançlarına göre ilkbahar başında iyilik tanrıları yeryüzüne bolluk saçar, canlılık verir. Bu iyiliklerinden dolayı onları kutlamak, onlar adına törenler düzenlemek gelenekleri varmış.

Eski Anadolu inançları arasında ilkbahar gelince, bahar tanrısının, Adonis’in ortalığa bolluk saçtığı, doğumlara, döllenmelere yardım ettiği söylenirmiş. Anadolu’da, özellikle Manisa’da yapılan Mesir Bayramı’nın da kökeninde Adonis (Dumuzi) töreni yatmaktadır. Avlanmaya çıkan Adonis, ormanda dolaşırken bir domuz görür ve onu avlamak ister. Okunu atar, ancak domuz aldığı yaranın, ya da korkunun etkisiyle geri döner ve bütün gücüyle Adonis’e saldırarak onu öldürür. Adonis’in gövdesinden akan kan toprağa karışır, gövdesi toprak olur. Zamanla onun karıştığı topraktan sayısız bitkiler ve çiçekler çıkar ki bu da onun üretici ve  dölleyici gücünü gösterir. Nisan ayında, Adonis’in uyanışı, dirilişi adına törenler, şenlikler yapılırmış.

Mezopotamya kültüründe de Bereket Tanrısı “Tammuz”un yer altı dünyasına inmesi ve tekrar yer yüzüne çıkması tabiattaki hayat döngüsünü simgeler. Tammuz’un yer altı dünyasına inişi ile bitkiler yeşermez ve hayvanlar üremez. Tanrı Ea, Tammuz’un yılın yarısında tekrar dünyaya dönmesini ve Savaş Tanrıçası İştar ile birleşerek doğanın yeniden canlanmasını sağlar. Bu mitik anlatıda Tammuz’un İştar ile birleşmesi tohumlanmayı, Ea da bu tohumların su ile birleşerek filizlenmesini simgeler. Bitkilerin tekrar canlanması ve büyümesine ilişkin mevsimsel değişmeler, tahıl ile sembolize edilmiştir ve kutlamaların sonunda topluca yemek yenmiştir. Buradaki hikaye, Eski Yunan ve Roma mitolojisindeki Demeter ve tabiattaki hayat döngüsü ile de ilgilidir.

Günümüzde kutlanan Hıdrellez Bayramı “Hızır” ve “İlyas” peygamberlerin yılda bir kez buluşmasına dayanır. Hızır karalarda, İlyas ise denizlerde gezmektedir ve her sene 6 Mayıs’ta bir araya gelirler. Bu tarih kışın bitişi yazın başlangıcı, yılbaşı olarak kabul edilir. Halk arasında kullanılan takvime göre eskiden yıl ikiye ayrılmaktadır: 6 Mayıstan 8 Kasıma kadar olan süre “Hızır Günleri” adıyla yaz mevsimini, 8 Kasımdan 6 Mayısa kadar olan süre ise “Kasım Günleri” adıyla kış mevsimini oluşturmaktadır. Bu yüzden 6 Mayıs günü kış mevsiminin bitip sıcak yaz günlerinin başladığı anlamına geldiği için bu kutlanıp, bayram yapılacak bir olaydır. Hıdrellez günü Rumi takvime göre Nisanın 23. günü, miladi takvime göre Mayısın 6. Günüdür.

Rûz-ı Hızır (Hızır’ın günü) olarak adlandırılan Hıdrellez günü, Hızır ve İlyas sözcükleri birleşerek halk ağzında Hıdrellez şeklini almıştır. Bu buluşma neticesinde havalar ısınır, tabiat canlanır, her yer yeşillenir, yağmur yağar ve sular çağıldar denir.

Eski İstanbul’da da Hıdırellez geleneği içerisinde o gün yenecek yemeklerin ayrı bir yeri varmış. Hazırlanan yemekler kırlarda ailecek ya da eş, dost, akraba, konu komşu topluca yenirmiş. Eski İstanbul Hıdırellezlerinin en önemli yemeği “kuzu” imiş. 22 Nisana kadar İstanbul’da yaşayan Müslüman halk kuzu eti yemeği günah sayar bu yüzden de Müslüman kasaplar kuzu kesmezlermiş. İstanbul Müslümanları 22 Nisanda evlerine mutlaka, aile fertlerinin sayısına ve gelirine göre yarım veya bir kuzu alırlarmış. Alınan kuzu Hıdırellez gecesi için pişirilirmiş. Bu gelenek dolayısıyla Hıdırellez günü, İstanbul’un bütün kışlalarındaki askere de kuzulu pilav ile irmik helvası çıkarılırmış. Harbiye, Mühendishane, Mülkiye mekteplerine kuzu dolmaları, helva ve salata çeşitleri ikram edilirmiş, İstanbul halkı yakınlaşmakta, toplumsal birlik ve beraberlik sağlanmaktaymış.

Türk halk inançlarında Hızır neyse Hristiyan toplumunda Saint Nicholas ve Saint Georges (Aya Yorgi)’dur. Hatay’da Türk Sünnilerdeki Hızır, Nusayrilerde Hıdır, Hıristiyanlarda ise St. Georges (Aziz Corc) ya da Mar Corcus olarak isimlendirilmiş ve adına çok sayıda türbe yapılmıştır.

Ejderha Öldüren St. Georges ve Hızır Söylenceleri bulunmaktadır. Yunanlıların en çok tanınmış “ejderha öldürenleri” Herakles ile Perseus’dur. Ejderha söylencesinin ilk kaynağı İ.Ö. üçbinde Sümerlilere kadar uzanmaktadır. Bugün Sümerlilere ait en az üç tür “ejderha öldürmeyle” ilgili söylence vardır. Bunlardan ikisinin kahramanları, su tanrısı Enki ile Güney Rüzgarı tanrısı Ninurta’dır. Üçüncüsü ise St.Georges’un aslı olduğu düşünülen kahraman Gılgamış’a aittir.

Tasavvufa göre Hızır’ın, temelini Kuran’da bulan en önemli niteliği ilahi sırların bilgisine sahip olmasıdır. Eli son derece açık, cömert, güler yüzlü, yeşil bir elbise giyer ve kır bir ata biner. Kuran’da geçmeyen Hızır adı, hadis metinlerinde, el-Hadır diye geçer ve Arapçada yeşil, yeşil dal veya yeşilliği çok olan yer anlamına gelir. Başka bir hadiste “ona el- Hadır denilmiştir çünkü otları bozarmış kupkuru bir yere oturduğunda orası derhal yemyeşil oluyor ve otlar dalgalanıyordu”. İlk karşılaşma esnasında üzerinde yeşil bir giysi bulunduğu için Hadır isminin verildiği de öne sürülür.

Hıdrellez, Türk kültüründe baharı, yaşama sevincini, su ve kutsal arınmayı, yenilenmeyi, uyanan doğa ile birlikte bolluk-bereketi simgeleyen anlam ve ögelerle yüklüdür. İslamiyet’ten önce Türkler arasında bahar mevsiminde yapılan törenlerde önemli bir yeri olan “su” ve “ağaç” kültü varlığını Hıdrellezle sürdürmüştür. Hıdrellez’de genellikle yakın bir pınardan getirilen suyu içme, bununla el yüz yıkama, suya bakma, bu su ile kap-kacak ve diğer eşyaların yıkanması gelenekleri yerine getirilmektedir.

Denir ki Hıdrellez günü dikiş dikilmez, dal kırılmaz, ağaç kesilmez, çiçek ot koparılmaz. Bunlar yapılırsa, yeni doğacak ne varsa anasının karnında Hıdrellez Eğrisi olur. Hıdrellez günü neler yapılır neler yapılmaz konusunda detay bilgi alabileceğiniz Türk Halk Kültüründe Hıdrellez (E. Artun) makalesini instagram hesabımın profil kısmındaki linkten okuyabilirsiniz.

İsmet Zeki Eyüboğlu’nun kitabında bir türkü ile bitirelim yazımızı.

“Yorulur mu güneş ışığını saçmaya

Bahar yeşille donatmaya evreni

Yorulmaz benim de yüreğim insanları sevmeye

Sıcaklığında günün akarım ışıyan gözlerine

Can oluğundan özlem çağıltısında

Damarlarımda geviş getirir sevgi

Döküle durur avuçlarıma doyasıya

Yorulur mu çiçek kokuşlu sesin

Yorulur mu akarsular

Emzirir de kulaklarını

Esen yellerin serinliği damağında

Benim de yorulmnaz yüreğim

İnsanları sarmaya.”

Sevgiyle.

Ref: Anadolu İlaçları (Eyüboğlu), Tanrı Yaratan Toprak (Eyüboğlu), Anadolu Tanrıları (Halikarnas Balıkçısı), Anadolu’da Hızır-İlyas kültü ve Hıdrellez Geleneği (S. Döğüş), Hatay’da Müslüman-Hristiyan etkileşimi: St. Georges ya da Hızır kültü (H. Türk), İstanbul’da Hıdrellez Geleneğinin Geçmişi, Bugünü ve Yarını (F. Arslan)

Sosyal Medya'da Paylaşın