Funda Erdoğan

0-6 Yaş Çocuğu Olan Ebeveynlerin Hayata Güvenle Yerleşmiş Çocuklar Yetiştirmesi İçin Ebeveyn Koçluğu

Funda Erdoğan

ÖZET

Hayata güvenle yerleşmek, kişinin sağlıklı bir benlik algısı ile tüm potansiyelini keşfedebildiği ve bu potansiyeli yaşayabildiği bir durumu işaret eder. Hayata güvenle yerleşmiş olan kişi ihtiyaçlarının ve ne istediğinin farkındadır, bu ihtyaçlarını gidermek noktasında kendisine inancı tamdır, gerektiğinde dışarıdan yardım isteyebilecek sosyal iletişim yeterliliklerine sahiptir, psikolojik olarak iyi oluş halindedir ve yaşam doyumu yüksektir. Bireyin bu yeterliliklere ulaşması çocukluk dönemindeki deneyimlerine dayanır. Ebeveynlerinin demokratik sağlıklı bir iletişim kurabildiği, kendini güvende hisseden, ruhsal ve fiziksel olarak ihtiyaçlarının sevgi ve şefkatle ve de yeterince karşılandığı çocuklar, hayata güvenle yerleşme noktasında sağlam bir temele sahip olurlar. Ebeveynlerin çocukları ile güvene dayalı sağlıklı bir ilişki kurabilmesi kendilerinin psikolojik iyi oluşlarına dayalıdır. Kendini yeterli ve psikolojik olarak da iyi hisseden ebeveynler çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamak noktasında daha yetkindirler. Ebeveynler, psikolojik iyi oluşlarını sağlamak için gerek duydukları sosyal desteği ebeveyn koçluğu ile temin edebilirler.

Anahtar Kelimeler: koçluk, ebeveyn koçluğu, ebeveyn, ebeveyn tutumları, bağlanma, okul öncesi, çocuk

PARENTAL COACHING TO RAISE CHILDREN WHO ARE SAFELY SETTLED IN LIFE FOR PARENTS WITH KIDS OF 0-6 YEARS OF AGE

ABSTRACT

Settling confidently in life indicates a situation in which a person, with a healthy sense of self, can discover and live his or her full potential. A person who is confidently settled in life is aware of his needs and what he wants, and he has full faith in himself to meet these needs, he has social communication competencies in asking for help when necessary, and he is in a psychological well-being and his life satisfaction is high. The individual’s achievement of these competencies is based on his childhood experiences. Children with whom their parents can communicate in a democratic and healthy way, feel safe, and whose psychological and physical needs are met with love and affection and enough, have a solid foundation to settle in life with confidence. Parents’ ability to establish a healthy relationship with their children based on trust depends on their psychological well-being. Parents who feel themselves competent and psychologically well are more competent in meeting the needs of their children. In order to have psychological well-being, parents can provide the social support they need through parent coaching.

Keywords: coaching, parent coaching, parent, parental attitudes, attachment, preschool, child

  1. HAYATA GÜVENLE YERLEŞMEK

Hayata güvenle yerleşmek, kişinin iç ve dış dünyasında kendini güvende hissetmesini, kendi benliğine, beceri ve yetkinliklerine güvenmesini, etkili iletişim becerileri ile sağlıklı ilişkiler kurabilmesini, değişen koşullara adaptasyon becerisini ve gerektiğinde yardım isteyebilme becerisini içine alan bir kavramdır.

Hayata güvenle yerleşmek hayatı içimize alabildiğimiz ve hayatın içinde yer edinebildiğimiz ölçüde gerçekleşir. Biyolojik, sosyal, kültürel ve fiziksel çevreye uyum sağlayan, hayattaki varlıklarını yaşayabilen insanların yaşama yerleşmeleri kolaylaşır, böylelikle bir canlı olarak yarına kalma ihtimalleri de artar. (Dökmen 2009: 19) O halde hayata güvenle yerleşmek, iç ve dış dünyamızın dengede olduğu, kendi ruhsal ve fiziksel mevcudiyetimize güvendiğimiz bir durumu ifade etmektedir.

Cüceloğlu canın hem bağımsız olmak istediğini hem de ait olmak istediğini söylemiştir. (2007: 84) Anne karnında annesiyle bir olan bebek annenin canıyla can bulur, nefesiyle hayata tutunur. Doğumla birlikte anneye bağımlılığı devam eden bebek zaman geçtikçe ayrı bir can olduğunu idrak etmeye başlar. Keşfetmek ister. Kendi yemek ister. Yürümeye başladığında eli tutulmadan dolaşmak ister. Ancak yanında ya da arkasında annesini görmezse ağlamaya başlar. Aidiyet duygusuyla güvende olduğunu bilmek ister. Bağımsızlığını elde edememiş ve bağımlı ilişkilere tutsak kalmış kişiler kendi istediklerini bilemez ve de gerçekleştiremezler, aidiyet duygusunu taşımayan yapayalnız kalmış kişiler ise derin bir mutsuzluk hissederler. Yaşamı kucaklayamadıkları gibi yaşam içinde de bütün olarak varolamazlar.

Hayat denilen doğumdan ölüme kadar geçen yolculukta, kişinin iç ve dış dünyasını nasıl anlamlandırdığı ve buna bağlı olarak da potansiyelini ne kadar keşfedip yaşayabildiği önem arzeder. Bu bağlamda bir denge hali bulunamamışsa eğer, kişi hayata güvenle yerleşemez ve de adeta davetsiz bir misafirin koltuktaki iğreti oturuşu huzursuzluğu içinde, bu yolculuğunu tamamlar.

Hayata güvenle yerleşmek kavramı psikolojik iyi oluşu da beraberinde getirmektedir. Ryff ve Keyes’e göre psikolojik iyi oluş, kişinin yaşama yönelik hedeflerinin farkında olması ve kişilerarası sürdürülebilir doyurucu ilişkiler geliştirmesi olarak tanımlanmıştır. (Eroğlu-Parlar 2018: 90)

Hayata güvenle yerleşmek kavramının kişi öznelinde oluşması, kişinin anne karnındaki halinden itibaren özellikle 0-6 yaş döneminde tecrübe ettikleri sonucunda gerçekleşir.  

  1. 0-6 YAŞ ÇOCUKLARININ GELİŞİM DÖNEMLERİ

Gelişim, bebeğin anne rahmine düşmesinden itibaren yaşamı boyunca fiziksel, dil, zihinsel, sosyal ve duygusal yönden, düzenli, uyumlu ve sürekli ilerleme kaydeden, büyüme ve olgunlaşmayı da içeren değişime denir. (Güneş 2017: 5)

Aile, çocuğun gelişimi için önemli bir etkendir. Okul öncesi dönem olarak kabul edilen 0-6 yaş arasındaki çocuklar için anne ve babasıyla kurdukları ilişkileri oldukça önemlidir. Aile sistemi içinde ebeveynlerin çocukları ile kurdukları ilişkilerin yanısıra birbirleri ile kurdukları ilişki de çocuklar üzerinde oldukça etkilidir.

Bebeklik döneminden itibaren güven duygusunu etkili bir şekilde hisseden bebekler, ebeveynleriyle ve sonrasında çevreleriyle daha sağlıklı iletişim kurabilmektedirler.  Aileleri ve çevreleriyle kurdukları sağlıklı iletişim içerisinde büyüyen çocuklar ileride sağlam bir kişilik oluşturabilmektedirler. Ebeveynlerin çocuğun fiziksel ihtiyaçlarını karşılamalarının yanısıra sosyal-duygusal ihtiyaçlarını da zamanında ve yeterince karşılamaları çocuğun dış dünya ile daha uyumlu, topluma faydalı, üretken ve sorumluluk sahibi bir birey olmasını sağlamaktadır. Bunun tam aksi olduğunda, yani ebeveynlerin çocukların gelişimleri için sosyal duygusal yönden yeterince ihtiyaçlarını karşılayamadıkları, meraklarını teşvik edemedikleri, öğrenmelerini destekleyemedikleri durumda, çocuklar güvenle hayata yerleşememektedirler.  Özellikle anneleriyle olumlu ilişkileri olan çocuğun bu sorunlarının etkileri, ileriki yıllarda da sürebilmekte ve ailedeki iletişimin olumsuz olmasından dolayı kişi kendini yalnız hissedebilmekte, fiziksel ve ruhsal sağlık sorunlarının fazla olmasına neden olmaktadır.

  1. a) 0 – 18 Ay çocuğunun gelişimsel ihtiyaçları ve ebeveyn ilişkileri

Psikanalist John Bowlby’nin Bağlanma Kuramına göre bu dönem, ebeveyn ve çocuk arasında bağlanmanın gerçekleşmesi için çok önemli bir dönemdir. Çoçuğun güvenli bağlanma sağlaması, bebek ile anne ya da bebek ile temel bağlanma figürü arasında sağlıklı bir ilişki kurulmasına bağlıdır. (Öngider 2013: 428)

Bağlanma Kuramına göre anne (ebeveyn) ile bebek arasındaki bağlanma üç tipte gerçekleşebilir, güvenli bağlanma, kaygılı bağlanma ve kaçınan bağlanma. Güvenli bağlanmanın sağlanabilmesi, bebeğin ihtiyaçlarının zamanında ve yeterince karşılanabilmesini gerekli kılar. Bebeğin temel ihtiyaçlarına zamanında karşılık verebilen bir ebeveyn varsa bu durumda bebek, oyun oynamak ya da keşfe çıkmak için kendisini güvende hisseder. Ebeveyn ile kurulan bu tür güvenli bir bağlanma, bebeğin çevresine uyumunu sağlar. Eğer ki ebeveyn çocuğunun ihtiyaçlarına tutarsız yanıtlar veriyorsa bu durum kaygılı/kararsız bağlanma şeklini yaratır ve eğer ki ebeveyn çocuğunun ihtiyaçlarına tutarlı bir şekilde kayıtsız kalıyorsa bu durum da kaygılı/kaçınan bağlanma şeklini yaratır. Her iki durumda da bu çocuklar yetişkin hayatlarında sağlıklı ilişkiler kurmakta zorlanırlar. Güvenli bağlanma ile bağlanma sağlanmış olan çocuklar ise kendileri ile barışık, hayata daha olumlu bakan ve sağlıklı ilişkiler kurabilen yetişkinler haline gelirler.

Annesinin fiziken “var” olmasına karşın duygusal olarak “yok” olmasının sonucunda, anne sevgisini doyumsayamamış olan çocuklar, yetişkin hayatlarında bu yoksunluğun bedelini, kendileri ve çocukları üzerinden öderler. Psikolog Harry Harlow’un, maymunlar üzerinde yapmış olduğu bir deneyde, fiziki ihtiyaçları karşılanan maymunların akabinde hemen duygusal ihtiyaçlarını karşılamak istedikleri tespit edilmiştir. Deneyde, yumuşak kumaşla kaplanmış bir maket annenin sıcaklığı ve şefkatini temsil etmesi için bir yere konulmuş hemen yanına da metal ve telden yapılmış ve üzerine bir biberon süt iliştirilmiş bir maket konulmuştur. Bebek maymunlar, karınlarını doyurduktan hemen sonra sıcak şefkatli anneyi temsil eden kumaşla kaplanmış makete sarılıp zaman geçirmişlerdir. (Tüzün – Sayar 2006: 25)

Bağlanma kuramı perspektifinden bakıldığında ebeveynlerde üç duygusal becerinin olması gerekmektedir:

  • Ebeveynin çocukla duygusal bağ kurabilmesi
  • Ebeveynin çocuğu eşsiz ayrı bir birey olarak görebilmesi
  • Ebeveynin kurduğu duygusal bağ ile çocuğun ihtiyacına yetkin bir şekilde karşılık verebilmesi. (Webb 2018: 30)

Bu döneme dair diğer kuramcıların görüşlerini incelediğimizde;

Freud yaşamın ilk 18 ayını oral dönem olarak adlandırmıştır. Bu dönemde çocuğun yaşamı algılaması ağız bölgesi ile başlar. Ağız, dudaklar ve dil bu süreçte duyarlı olan bölgelerdir. Bu dönemde çocuk anneye bağımlıdır ve bu dönemde yaşayacakları olumsuz yaşam olayları da çocuğun ileride oral bir kişilik geliştirmesine yani bağımlı bir kişilik geliştirmesine sebep olabilecektir. (Öngider 2013: 427)

Erikson, bu dönemi temel güvene karşı güvensizlik olarak adlandırmıştır. Bebekler yaşamlarının ilk 12 – 18 ayında tamamen çevrelerindeki insanlara bağımlıdırlar. Bu dönemde bebeğin ihtiyaçlarının karşılanması, yeterince sevgi ve ilginin gösterilmesi, çocuğun kişilik gelişiminin temelini oluşturur. Bebeğin tüm ihtiyaçlarının yeterince karşılanması temel güven duygusunu oluşturacak olup bu da dünyanın iyi bir yer olduğu, insanların sevecen ve onlara yaklaşmakta sakınca olmadığı algısını oluşturacağı belirtilir. Ancak çocuğun ihtiyaçlarının yeterince karşılanmaması durumunda ise, gelişecek olan duygu güvensizlik duygusu olacaktır, bu da çocukların içe kapanmasına, kendilerine ve başkalarına güvenememesine neden olacaktır. (Öngider 2013: 427)

Kuramları incelediğimizde yaş aralığı bu dönemde olan bebeklerin fiziki ihtiyaçlarının karşılanmasının yanısıra duygusal ihtiyaçlarının da karşılanmasının önem arzettiği görülmektedir.

  1. b) 18 Ay – 3 yaş çocuğunun gelişimsel ihtiyaçları ve ebeveyn ilişkileri

Bağlanma kuramı açısından bu dönem, açık seçik bağlanma dönemi olarak belirtilmiştir. 18. aydan itibaren çocuklar ayrılık kaygısı yaşamaya başlarlar ve çocuklar bu dönemde annelerinden ayrıldıklarında kaygı duyarak ağlarlar. Eğer ki anneler bebeklerinin duygusal ihtiyacını anlayarak bebeklerinin bu durumla başa çıkmasını kolaylaştırırlar ise çocukların güvenli bağlanmasını da sağlayabileceklerdir. (Öngider 2013: 429)

Freud, bu dönemi anal dönem olarak adlandırmıştır. Bu dönem çocuğun tuvalet eğitimini aldığı dönemdir. Eğer bu dönemde ebeveyn tarafından katı bir tuvalet eğitimi verilir ve baskıcı bir tutum sergilenirse, bu durum aşırı düzenli ve hatta inatçılık özellikleri olan bir kişilik oluşmasına neden olabilir. (Öngider 2013: 429)

Erikson ise bu dönemi, özerkliğe karşı utanma ve şüphecilik olarak adlandırmıştır. Eğer ebeveyn ve çocuk arasında sağlıklı bir ilişki deavm ettirilebilirse çocuğun bu dönemi özerklik duygusu ile tamamlayacağı belirtilmiştir. Buna karşılık, bu dönemde ebeveynler aşırı koruyucu bir tutum sergilerlerse çocuğun bu dönemdeki gelişimi engellenerek çocuğun utanç ve şüphe duygusu geliştirmesine neden olabileceklerdir. (Öngider 2013: 429)

Yaş aralıkları bu dönemde olan çocukların da fiziki ve duygusal ihtiyaçlarının anlaşılarak zamanında ve yeterince karşılanması ve bunu sağlayan bir ebeveyn tutumu gösterilmesi, çocukların kişilik oluşumlarında, özerklik gelişimlerinde ve güvenli bağlanma deneyimleyebilmeleri açısından olumlu etki sağlayacaktır.  

  1. c) 3 – 6 Yaş çocuğunun gelişimsel ihtiyaçları ve ebeveyn ilişkileri

Bağlanma kuramı açısından, 3 yaş itibari ile bağlanma döneminin sonuna gelinmesi ile birlikte çocuğun ebeveynleri ile kurmuş olduğu temel bağlanma ilişkisinin üzerine dış dünya ile ilişkilerini arttırdığı ve dış dünya ile sağlıklı ilişkiler kurmayı deneyimlediği bir dönemdir. (Öngider 2013: 431)

Anne ve çocuk özelinde önemli üç doğal ayrılık dönemi vardır. Birincisi doğum, ikincisi emzirme döneminin sonu ve üçüncüsü de çocuğun kreş/yuvaya başladığı dönemdir. 3-6 yaş dönemi okul öncesi (ilkokul öncesi) dönem olarak da adlandırılmaktadır. Bu döneme gelindiğinde çocuklar kreş ya da anaokullarına başlayabilmektedirler. Bu dönem özelinde ebeveynler ve özellikle de anneler, kendi ayrılık kaygılarını çocuklarına yansıtabilmektedirler. Bu dönemde anneler çocuğunu kendi kontrolünden ya da kendi kontrolündeki ve güvendiği bakım sağlayıcıların yanından çocuğun kendi başına var olacağı başka bir ortama göndermektedir. Bu dönemde çocuk kendi ilişkilerini kurmak, kendi duygularını tanımak, davranışları ile ilgili bir takım kuralları öğrenmek durumundadır.

Freud ise 3-6 yaş dönemini fallik dönem olarak adlandırmakta ve Oedipus kompleksinden bahsetmektedir. Bu dönemde erkek çocuk annesine, kız çocuk ise babasına hayrandır. Bu dönem sağlıklı bir şekilde tamamlandığında çocuğun yetişkinlik döneminde karşı cins ile kuracağı ilişkiler sağlıklı olacaktır. Aksi takdirde çocuk yetişkinlik döneminde karşı cins ile kuracağı ilişkilerde sorunlar yaşayabilir. (Öngider 2013: 430)

Erikson’a göre ise bu dönem, girişkenliğe karşı suçluluk duygusunun kazanıldığı bir dönem olarak açıklanmıştır. Bu dönemde çocuklar ebeveynleri dışındaki insanlarla ilişkiye girmeye başlayarak sosyal etkileşim kurmaya çalışmaktadırlar. Diğer çocuklarla etkileşime girdikçe, sosyal bir dünyada yaşamanın zorluklarıyla da karşılaşırlar. Akranları ile oynarken ortaya çıkabilecek çatışmaların çözümü konusunda destek olunan çocuklar sosyalleşirler ve de çatışma yönetimini öğrenmeye başlarlar, bu çocuklarda girişkenlik duygusu da gelişmiş olacaktır. Bu dönemde eğerki çocuk sağlıklı ilişkiler kuramazsa sosyal ortamlarda suçluluk ve geri çekilme duygusu yaşayabilir. (Öngider 2013: 431)

Sonuç olarak, çocukluk dönemi benlik algısının oluşumundaki en önemli devredir. Ebeveynleri ile güvenli bağlanma sağlamış olan, fiziki ihtiyaçlarının yanısıra ruhsal ihtiyaçları da karşılanan, dinlenen, kendini ifade etmesine izin verilen kısacası etkin bir iletişim şeklinin olduğu aile ortamında büyüyen çocuk sağlıklı bir benlik algısı ile gelişir.

48-72 aylık anasınıfı ve anaokuluna giden 331 çocuk üzerinde yapılan bir çalışmanın sonuçlarına göre ebeveynleri ile güvenli bağlanma sağlayan çocukların bilişsel sebat, kaba motor sebat, sosyal sebat, memnuniyet ve genel yeterlilik alanlarında olumlu anlamda farklılıkları bulunmaktadır. (Gözübüyük- Özbey 2019: 108)

“Literatürde bulunan çalışmalar, bu çalışmanın bulgularını destekler niteliktedir. Türköz (2007) çalışmasında çocuklarda güvenli bağlanma düzeyi arttıkça, çocuğun kişilerarası stresli durumlarda, girişken-pozitif başa çıkma yolunu kullanma olasılığının arttığı ve genel bellek performansının yükseldiği sonucuna ulaşmıştır. Ural vd. (2015)’nin okul öncesi dönemdeki çocukların bağlanma biçimleri ile sosyal yetkinlik ve duygu düzenleme becerileri arasındaki ilişkiyi incelemeyi amaçladıkları çalışmalarında çocukların anneye bağlanma biçimi ile sosyal yetkinlik ve duygu düzenleme becerileri arasında anlamlı düzeyde ilişki olduğunu saptamışlardır. Evirgen Geniş (2017) çocuklarda bağlanma ile benlik algısı arasında olan ilişkiyi incelediği çalışmasında çocuklarda bağlanma düzeyleri ile genel benlik ve sosyal benlik arasında ilişki olduğunu saptamıştır.” (Gözübüyük- Özbey 2019: 110).

Yukarıda bahsi geçen tüm çalışmalar ışığında, hayata güvenle yerleşme için gereken yetkinlikler ve iletişim becerileri güvenli bağlanma ile gerçekleşmektedir. Ebeveyni ile güvenli bağlanan bir çocuk olumlu benlik algısına sahiptir, kendine ve çevresine güven duyar, hedefine ulaşmak için motivedir, sebat gösterir, problem çözme konusunda farklı yollar türetir, sorumluluk sahibidir ve gerektiğinde çevresinden yardım isteyebilme becerisine de sahiptir.

Çocuğun ebeveyni ile arasında kurulan bağlanma şeklinin hayata güvenle yerleşmek açısından değerlendirilmesi konusunda üniversite öğrencilerinin gösterdiği uyum ve bağlanma stilleri arasındaki ilişkiyi inceleyen bir araştırma yapılmıştır.  Üniversite öğrencisinin ilk sosyal ağı olan anne-çocuk ilişkisinde geliştirdiği bağlanma, yetişkinlikteki uyum çabalarını etkileyebilmektedir. Uyumlu bir bireyin hem kendisi hem de çevresi ile iyi ilişkiler kurabilmesi ve bu ilişkileri sürdürebilmesi gerekir. Bireyin ihtiyaçlarını yeterli düzeyde karşılayabilmesi, kendisinden beklenenlere yeterli düzeyde karşılık verebilmesi ve de çevresi ile olan sosyal ilişkilerinin iyi olması bireyin uyum sağlayabildiğini gösterir. (Akhunlar 2010: 17)

            Üniversiteye devam eden 1033 öğrenci üzerinde yapılan bu araştırmanın sonucuna göre, bağlanma stillerinin genel uyum üzerindeki etkisi ile ilgili bulgulara bakıldığında, güvenli bağlanma stili olan üniversite öğrencilerinin diğer bağlanma stillerine oranla daha yüksek genel uyumlarının olduğu bulunmuştur. Güvenli bağlanma stili olan öğrenciler, diğer kişilerle daha kolay iletişim kurduğu, kendilerini değerli hissettikleri ve diğer kişileri de güvenilebilir gördükleri için çevrelerindeki kişilere ve de koşullara daha kolay uyum sağlayabilmektedirler. (Akhunlar 2010: 55)

  1. EBEVEYN YAKLAŞIMLARININ DETAY İNCELENMESI

Çocuğun ergenlik ve yetişkinlik döneminde olumlu davranışlar sergilemesi, olumlu bir benlik algısının olması, hedeflerinin olması ve bu hedefler doğrultusunda karar alabilmesi, problem çözme becerisini kullanabilmesi, alternatif yaratabilmesi, uyum ve işbirliği yeteneklerinin gelişmesi kısaca hayata güvenle yerleşebilmesi, ebeveynin çocuk yetiştirme tutumları ile yakından ilişkilidir.

İkiz çocuklar üzerinde yapılan geniş kapsamlı bir araştırma sonucuna göre çocukların “kim” olacaklarında genlerin %49, çevresel faktörlerin ise %51 oranında etkisi bulunmaktadır. (Robinson-Aronica 2018: 58) Bebeğin annesinin annesi, bebeğin annesine beş aylık hamileyken, bebeği geliştiren öncü yumurta bebeğin annesinin yumurtalıklarında mecvuttur. (Wolynn 2016: 33) Buna göre, anneannenin ve annenin ruh hali genler aracılığı ile bebeğe transfer olmaktadır. Ayrıca bebeği geliştirmiş olan öncü sperm hücreleri de bebeğin babası henüz kendi annesinin rahminde bir ceninken bebeğin babasında mevcuttur. (Wolynn 2016: 34). Bu nedenledir ki bilinçli ebeveynlik, doğum öncesinden başlayarak, hamilelik ve doğum sonrası dönemleri boyunca, bir çocuğun sağlıklı gelişiminin ebeveynlerinin düşünce, tutum ve davranışlarından etkileneceğinin farkında olarak ebeveynlik yapmaktır. (Wolynn, 2016 36)

Ebeveynlerin çocukları ile kurdukları bağ, çocuğun yaşam içindeki yerini anlamasını, “ben sevilmeye layık mıyım?” ve “ben değerli miyim?” sorularına olumlu yanıt verebilmesini sağlamakta, kısaca kendisi ile ilgili algısını oluşturmaktadır. Kendi benlik algısını sağlıklı bir şekilde oluşturamadan anne baba olmuş olan ebeveynler, kendilerinde noksan gördükleri tarafları ve yaralarını çocukları üzerinden tamamlama eğiliminde olurlar.  O nedenle, ebeveynler çoğu zaman çocukları üzerinde yarattıkları olumsuz etkinin farkında olamayabilirler. Ancak bu yaklaşımlarının sonucunda çocuklarına transfer ettikleri benlik algısı yaralı bir benlik algısı olacaktır. Çocukların ruhsal gelişimlerini sağlıklı bir şekilde sürdürebilmeleri için kendilerini sevgi ve güven ortamında hissedebilmeleri gerekmektedir.

Ebeveynlerin çocuklarına gösterdikleri ebeveynlik yaklaşımlarını dört başlıkta ele almak mümkündür: demokratik tutum, otoriter tutum, aşırı koruyucu tutum, ve izin verici tutum.

  1. Demokratik tutum

Demokratik tutum, aile içinde eşitlik ilkesi ve paylaşımın hakim olduğu davranışlardan oluşur. Sevgi ve bağımsızlık temelinde, çocuk evin bir ferdi olarak görülür ve yaşından bağımsız olarak söz hakkı vardır. Demokratik tutum içinde büyüyen çocuklar, cesaretle düşüncelerini anlatır ve bağımsız bir kişilik geliştirirler. (Alabay, 2017: 159)

Demokratik tutum sergileyen ebeveynler çocuklarına sınır koyarken sebep-sonuç ilişkisini belirterek koyarlar. Bu sınırlar katı değil esnektir. Koşullar değiştiğinde kurallar da temel prensibi koruyarak aynı şekilde değişebilir. Çocuk, ebeveynlerinden “güvendesin, değerlisin ve korunuyorsun” mesajını almak ister. Bu noktada konulan sınırlar, sevgi ortamında konulan adil ve tutarlı kurallara işaret eder. Kurallar ailedeki tüm fertlerin kabulü ile belirlenmiştir. Çocuk hata yaptığında cezalandırma yerine öğretme/öğrenme fırsatı görülür. Ebeveynlik adeta çocuğa yapılan bir rehberlik gibidir. Çocuklara, neyi ne zaman ne şekilde yapacakları belirtilmez, şart koşulmaz. Çocuklara seçimler sunulur ve çocukların seçimleriyle birlikte sorumluluk almaları ve çocukların seçimlerinin sonucunu yaşamaları sağlanır. Kendi düşünen, seçen, davranışının sorumluluğunu alan çocuklar, dışsal bir kontrole ve motivasyona ihtiyaç duymazlar. Bu ortamda büyüyen çocuklar aile dışındaki sosyal hayata uyumlu ve donanımlı bir şekilde hazırlanmış olurlar.

Zorlu durumlar karşısında ayakta kalabilmek ve yeni durumlara adapte olabilmek ve de uyum sağlayabilmek için, durum değerlendirmesi yapabilme, alternatif çözüm yolları araştırma, gerektiğinde yardım isteyebilme gibi becerilere sahip olmak gerekmektedir. Bu beceriler, belirsizlik ve değişikliğe karşı esnek olabilmeyi sağlayacaktır. Zorlu bir durumla karşılaşıldığında “Neden?” yerine “Nasıl?” sorusunu sorabilmek, durumu oluşturan koşulları yeniden değerlendirebilmeyi ve de çaresizlik duygusuna yenik düşmeden alternatif çözüm yolları üretebilmeyi getirecektir. Çocuklarda bu becerilerin oluşabilmesi için ebeveynlerin çocukların yerine düşünen, yapan, çözen kişiler olmaması, onun yerine onlara sevgi, güven veren ve gerektiğinde de rehberlik eden kişiler olması gerekmektedir. 

Ebeveynlerin, demokratik tutumu benimseyecekleri bir aile çatısı kurabilmeleri için, kendi kişilik özelliklerinin ve ebeveynlik yaklaşımlarının nasıl olduğu ile ilgili farkındalığa sahip olmaları gerekir. Geleceğe dair duyulan kaygıların yerine “Ebeveyn olarak ben bugün ne hissediyorum?”, “Hissettiklerimin benim için anlamı nedir?”, “Ebeveyn olarak çocuklarımın gelişimindeki rolüm nedir?” şeklindeki sorular aldığında bu sorulara verilecek yanıtlar ebeveyn farkındalığını sağlayacak ilk adımlar olacaktır.

  1. Otoriter tutum

Diğer bir ebeveyn tutumu olan otoriter tutumda, ebeveynler, çocukların kendi düşüncelerini söylemesine ve bu düşüncelerin tartışılmasına izin vermeden, çok sıkı bir şekilde kural ve emirlerin hakim olduğu bir tutum sergilerler. Bu tutumu benimsemiş olan anne ve babalar çocuklarından adeta kusursuz davranışlar göstermesini beklemekte olup bu mükemmeliyet duygusu içerisinde beklenen davranışı sergileyemeyen çocuk cezalandırılmaktadır. Buna ilaveten otoriter tutum kapsamında ebeveynler, çocuklarının mutlak itaatle kendilerine uymasını, istek ve emirlerin tartışmasız olarak yerine getirilmesini isterler. İçten samimi davranışlara yer olmayan otoriter tutumda, çocuğun kendi potansiyelini ortaya koymasına izin verilmediği için çocuğun kişiliğini ve yeteneklerini geliştirme olanakları azalır, benlik duygusu zarar görür ve güven duygusu yerini kaygıya bırakır. (Alabay 2017, 160)

  1. Aşırı koruyucu tutum

Bazı toplumlarda iyi çocuk yetiştirme tutumu olarak algılanan ve bu tutumdan dolayı ebeveynlerin övündüğü aşırı koruyucu tutumda, ebeveynler kollayıcı ve müdahaleci davranışlar sergilerler. Oysaki çocuklarımızın zaten kendilerinin yapabilecekleri şeyleri yaptığımızda ve ebeveynlik yaklaşımımızı egomuz yönettiğinde çocuklarımızın özyeterlilik algılarında ve özgüvenlerinde sorunlara yol açarız. (Lythcott-Haims 2018: 89) Çocuğun gelişimiyle paralel olarak kendisinin gerçekleştirebilecekleri, ebeveynler tarafından yapılıp, çocuğa fırsat tanınmadığında çocuklarda anne babaya aşırı bağımlılık, güvensizlik, hayal kırıklığı ve istenmedik davranışlar, duygu kontrollerinde noksanlık, karar vermekte güçlük çekme durumu ve yetersiz sorumluluk duygusu gözlemlenebilmektedir. (Alabay 2017, 160)

  1. İzin verici tutum

İzin verici tutumda ise, ebeveynler aşırı kabul edici bir yaklaşımda çocuğunu yetiştirmektedirler. Aşırı kabul edici yaklaşımda ebeveynler, tüm olay ve durumlarda kararı çocuğa bırakan ve bununla ilgili bir kontrol de sağlamayan bir tutum sergilerler. Sınırın sağlanmadığı bu yaklaşımda, çocuk ailedeki insiyatif sahibi tek birey halini alır. Aile bireyleri ise çocuğun istek ve arzularını kayıtsız ve şartsız kabul eden bir role girerler. Bu doğrultuda yetiştirilen çocukların ilerki yaşlarında sosyal uyumlarında sorunlar yaşadığı, zorluklar karşısında dayanıklılık sergileyemedikleri, kuralların olduğu eğitim hayatı ve iş hayatı gibi ortamlarda sorunlar yaşadıkları görülmektedir. (Alabay 2017: 160) Sınırın olmadığı bir sistemde çocuk yönünü tayin etmekte zorlanır, dürtülerini kontrol edemez ve ilişkilerinde de bağımlı bir birey haline gelir.

Ülkemizde yapılan bir araştırmada, bazı ebeveyn özelliklerinin ayrılık anksiyetesinin gelişmesinde etkili olduğu belirtilmiştir. Bu ebeveyn özellikleri şöyledir: çocuğa aşırı düşkün olan, ona sorumluluk vermeyen, aşırı disiplin uygulayan ve aşırı sınırlayıcı tutum sergileyen, ihmal eden; örnek teşkil etmek yerine sadece ve sürekli uyaran, güvende hissettirmeyen, suçlayıcı bir tavır segileyen ve ayrıca fiziksel veya ruhsal sorunları olan ebeveynler. Ebeveynlerin bu özelliklere sahip olması ve bu özelliklerde ebeveynlik yaklaşımı sergilemesi, çocuklarının gelişim aşamalarını sağlıklı bir şekilde tamamlayamamasına neden olmaktadır. Bu çocukların uyum sorunları olabileceği ve yaşamlarının ilerki safhalarında da ciddi psikopatolojilerin ortaya çıktığı belirtilmiştir. (Öngider 2013: 431)

Ebeveynlerde ortaya çıkan yetersizlik hissi, olumsuz nitelikte bir iletişim şekline dönüşebilmektedir. Aşırı katı ve kuralcı, çocuğa mesafenin konulduğu, çocuğun kendini güvende hissedemediği bir iletişim biçimi çocuğun gelişimini olumsuz yönde etkileyecektir. Ebeveynlerdeki yetersizlik hissi, çocuğa sınırın konulmadığı, ihtiyaçlarının çok ötesinde adeta çocukta tatminsizlik duygusunu ortaya çıkartacak kadar tüm taleplerinin karşılandığı bir iletişim şekline de dönüşebilmektedir. 

Çocukluklarından gelen yükleri ile ebeveyn olma yolculuğuna çıkmak durumunda kalmış olan ebeveynler, kendi iç farkındalıklarını sağlayabildikleri takdirde, çocuklarını kendilerinin bir uzantısı olmaktan ziyade ayrı bir birey gibi görüp davranışlarını ona göre şekillendirebilirler, böylelikle de yüklerini çocuklarına taşıtmak durumunda kalmazlar.

Ebeveynlerin çocuklarına karşı tutumları ile çocukların akademik başarıları arasındaki ilişkinin çalışıldığı bir araştırmada, demokratik tutum sergileyen ebeveynlerin çocuklarının, otoriter tutum sergileyen ebeveynlerin çocuklarına göre iyimserlik düzeylerinin daha çok olduğu, yüksek iyimserlik düzeyinin de akademik başarıyı arttırdığı sonucuna ulaşılmıştır. (Alabay 2017: 160)

Okul öncesi dönemde çocuk psikiyatrisi polikliniğine başvuran çocukların annelerinin tutumlarının, yeterliliklerinin ve bağlanma biçimlerinin değerlendirildiği 4 ve 5 yaşındaki 102 çocuk ve ebeveyni ile yapılmış olan bir araştırmada, çocuk psikiyatrisi polikliniğine başvuran okul öncesi dönemdeki çocukların annelerinin tutumları, eşlerine olan bağlanmalarının şekli ve çocuklarının sorunlarına karşı yeterlilik algıları araştırılmıştır. (Yaman 2018: 16)

Tablo 1. Ebeveyn tutumlarının çocukların sıcakkanlılık mizaç özelliği üzerindeki etkisine dair doğrusal regresyon analizi (Yaman 2018: 21)

Değişkenler

R

R2

B

SE

β

t

p

Sabit

.334

.112

13.046

7.308

 

1.785

.077

Demokratik

  

.237

.084

.280

2.835

.006

Otoriter

  

-.042

.108

-.038

-.386

.700

Aşırıkoruyucu

  

-.003

.074

-.004

-0.38

.969

İzinverici

  

-.151

.097

-.153

-1.554

.123

Buna göre, demokratik ebeveyn tutumu ile çocuğun sıcakkanlılık mizaç özelliği arasında istatistiksel olarak anlamlı pozitif korelasyon olduğu belirtilmiştir. (Yaman 2018: 21)

Tablo 2. Ebeveyn tutumlarının çocukların duygu düzenleme becerileri üzerindeki etkisine dair doğrusal regresyon analizi sonuçları (Yaman 2018: 23)

Değişkenler

R

R2

B

SE

β

t

p

Sabit

.466

.211

7.300

5.427

 

1.345

.182

Demokratik

  

.297

.062

.444

4.783

.000

Otoriter

  

-.087

.080

-.101

-1.090

.278

Aşırıkoruyucu

  

-.071

.055

-.119

-1.282

.203

İzinverici

  

-.015

.072

-.019

-.210

.834

Buna göre, demokratik ebeveyn tutumu ile çocuğun duygu düzenleme becerisi arasında istatistiksel olarak anlamlı pozitif korelasyon olduğu belirtilmiştir. Sonuç olarak, araştırma sonucuna göre, demokratik ebeveyn tutumunun çocukların duygu düzenleme becerileri üzerinde olumlu, otoriter ebeveyn tutumunun ise olumsuz etkisinin olduğu saptanmıştır. (Yaman 2018: 23)

Ebeveynlik biçiminin, kişilik özellikleri, benlik saygısı ve yaşam doyumunu yordama gücü ile ilgili, 441 üniversite öğrencisi üzerinde yapılan bir çalışmanın sonuçlarına göre ise anne ve babanın duygusal açıdan yoksun bırakan bir ebeveynlik tutumu sergilemesinin, düşük benlik saygısı, düşük yaşam doyumu ve olumsuz kişilik özellikleri sonucunu doğurduğu görülmüştür. En temel duygusal ihtiyaçlar olan sevilmek ve değerli hissedilmek ihtiyaçları ebeveynler tarafından giderilmediği takdirde yani çocuklar yeterince ilgi, şefkat ve yakınlık görmediklerinde ruhsal gelişimleri de olumsuz etkilenir. (Tuzgöl Dost – Aytaç vd. 2019: 1160)

Doğan Cüceloğlu’nun da belirttiği gibi çocuklara ebeveynlerinin verebileceği en kıymetli mesajlar “sen varsın”, “sen doğalsın”, “sen değerlisin”, “sen güçlüsün” ve “sen sevilmeye layıksın”dır. (Erdoğan, 2019)

  1. EBEVEYN KOÇLUĞU VE EBEVEYN İLE ÇOCUĞUN İLETİŞİMİNE ETKİLERİ

Koçluk, kişilerin daha yüksek seviyede performans göstermeleri için düşüncelerini tetikleyen ve onları donanımlı kılan ve gelişimlerini sağlayan güçlü bir kişilerarası süreçtir. Bu sürecin başarılı olması koç ve danışan arasında kurulacak olan güven ilişkisine ve sorumlulukların yerine getirilmesine dayanır.

Koçluk görüşmesinde danışan, belirlediği amaç doğrultusunda kendi hareket planını çizer, hedefine ulaşmasında kendisini engelleyen durumları değerlendirir, düşünce sistemini olumsuz yönde etkileyen sabotajcılarını keşfeder, davranışlarının altında yatan duygularını ve inanç sistemini farkeder, geçmişinden taşıdığı yükleri bırakır, sahte benliğinden kurtularak gerçek benliğine kavuşur. 

Koç, danışanın kendi cevaplarına sahip olduğuna inanır. Danışan cevaplara sahip olduğunun farkında değildir. Bu nedenledir ki koç, danışana cevaplar sunmaz, sezgileri ve büyük resmi görme becerisi ile danışanına odaklanarak danışanının bugüne kadar kendisine bile sormadığı soruları sorar. Koç, oluşan farkındalık ile daışanın hayallerine ve hedeflerine ulaşmasında kendi sorumluluğunu da almasına destek olur.

Danışanın farkındalığının sağlanabilmesi koçluk görüşmesinde sağlanan güven ortamından destek alır. Güven ortamı, tarafların dürüst samimi bir iletişim içinde olması ile gerçekleşir. Koç, danışanının sadece sözlerini değil aynı zamanda vücut dili, ses tonu ve duygu geçişlerini de adeta dinler. Sorduğu güçlü sorular ile danışanın kendisine, hayatına, geçmişine ve geleceğine dair merak uyandırır. Koç ve danışan görüşme süresince ahenkle dans ederler. Bu dans, öğrenmeyi ve harekete geçmeyi sağlar ve değişim de böyle başlar. Danışan gücünü keşfederek varsa değişime olan direnci yerini değişimi yaşamasına bırakır.

Kişilerin değerleri, davranışlarına ve kararlarına temel oluşturur. Değerlerin de altında yatan ise inanç sistemleridir. Değerler ve bunların önem derecesi kişiden kişiye farklılık gösterir. Başlıca değerler, dürüstlük, medeni cesaret, barış sever olma, aile ilişkilerine saygılı olma, güvenilir olma, saygılı, sevgili, adil olma ve iyi kalpli olma şeklinde sıralanabilir. 

Değerler, davranışların arkasındaki tutumlardır, tutumlar da inançlara göre şekillenir. Argyris Anlam Merdiveni çalışması ile inançların nasıl oluştuğunu açıklar. (Gür 2008, 25) Buna göre merdivenin ilk basamağında gözlem yoluyla elde edilen veriler ve deneyimler bulunur, ikinci basamağı bunlar arasından elde edilenler içinden kişinin algılarına ve önceki deneyimlerine göre yaptığı seçimler oluşturur. Merdivenin üçüncü basamağında ise bu seçilenlere anlamlar yüklenir ve dördüncü basamakta kişi, yüklediği kendi anlamlarına istinaden varsayımlarda bulunur, sonraki basamakta ise varsayımlar eski deneyim ve bilgilerle birleştirilerek bir sonuç çıkar, çıkan bu sonuç ise eylemleri doğurur. Bu sonuçların tekrarı inanç olarak ortaya çıkar. Artık oluşmuş olan inançları kişinin sonraki süreçte verileri de seçmesini de etkileyecektir. (Kişi gördüğüne inanırken inandığını görür hale gelir. Koçluk sürecinde danışanlar davranışlarına temel olan inanç ve değerlerini keşfederler.

Ebeveyn koçluğu, ailedeki tüm bireylerin potansiyellerinin ortaya çıkartılarak, aile içerisinde olumlu iletişim modelleri kullanabilen bir yapının oluşturulabilmesi için ebeveynler ile yapılan yaratıcı ortaklık sürecidir. Ebeveyn Koçluğu, ebeveynlerin çocukları ile sağlıklı ilişkiler kurabilmeleri için hem kendileri hem de kurdukları ilişkinin yapısı ve iletişim dilleri ile ilgili farkındalık yaratmayı amaçlamaktadır.

Ebeveyn Koçu, ebeveynlere ayna tutarak geçmiş yaşam deneyimlerinin bugünkü aile yaşantılarını nasıl etkilediği konusuda onlara farkındalık kazandırır. Ebeveyn Koçu, ebeveynlere şu anda bulundukları durumu yansıtarak tutumlarındaki artı ve eksileri görmesini sağlar, nasıl bir ebeveyn olmak istediklerine dair hedeflerini belirlemelerine destek olarak bu hedefe ulaşmaları konusunda yol arkadaşlığı yapar. Ebeveynler kendi duygu, düşünce ve davranışları ve ebeveynlik modelleri üzerinde çalışarak, ebeveynlik değerlerine ve yaşamlarına ve de çocuklarının mizacına uygun yöntemleri seçerek aksiyon planlarını hazırlarlar.

Ebeveyn Koçluğu programından sadece anneler, babalar ve çocukların bakımından ve yetiştirilmesinden sorumlu olan kişiler değil aynı zamanda çocuklara rol model olan kişiler ve öğretmenler de yararlanabilir.

Hayata güvenle yerleşmiş çocuklar yetiştirebilmek için ebeveyn tarafından sevgi ve güven ortamının sağlanması gerekmekte olup ebeveyn tutumu olarak da demokratik ebeveyn tutumunun benimsenmesi destekleyici olacaktır. Ebeveynlerin demokratik ebeveyn tutumunu benimsemeleri kendi psikolojik iyi oluşlarına bağlıdır.  

0-6 yaş arası çocuğu olan annelerin psikolojik iyi oluşlarının öznel iyi oluş, öğrenilmiş güçlülük ve algılanan sosyal destek açısından yordanması başlıklı bir çalışma ile psikolojik iyi oluşu sağlayan temel faktörler incelenmiştir. Araştırma kapsamına 0-6 yaş çocuğu olan 256 anne dahil olmuştur. Araştırma sonucunda 0-6 yaş çocuğu olan annelerin, özel bir insan sosyal desteği, yaşam doyumu, arkadaş sosyal desteği, aile sosyal desteği ve öğrenilmiş güçlülük bağımsız değişkenleri psikolojik iyi oluş için anlamlı yordayıcı olarak bulunmuştur. (Aksel 2018: 56)

Evli kadın ve erkeklerde psikolojik iyi oluşun ebeveyn tutumuna etkisinin incelenmesi konusunda yapılan başka bir araştırmanın sonucuna göre ise ebeveynlerin psikolojik iyi oluşları arttıkça çocukları ile kurdukları ilişkiler de olumlu yönde etkilenmektedir. İlgili araştırma kapsamını 2-6 yaş grubunda çocuğu olan evli kadın ve erkekler oluşturmakta olup İstanbul’un çeşitli sosyo- ekonomik ilçelerinde ikamet eden 288’i kadın, 47’si erkek olmak üzere 335 kişiye uygulanmıştır. Araştırma sonucuna göre psikolojik iyi oluşun ebeveyn tutumunu istatistiksel olarak anlamlı derecede etkilediği sonucuna varılmıştır. (Eroğlu 2018: 98)

Yukarıdaki araştırma sonucuna göre ebeveynlerin psikolojik iyi oluş düzeyleri arttıkça ebeveyn tutumlarından olan demokratik ebeveyn tutumunu sergileme eğilimlerinin arttığı sonucuna ulaşılmıştır. Kendini ruhsal olarak daha iyi hisseden ebeveynler çocukları ile ilişki kurarken, yeterince sevgi gösterebilmekte ve gereğince kural koyabilmektedirler. Çocuklarına seçenek sunarak onların ayrı bir birey olarak varlığına değer vermektedirler. Bu ilişki sisteminde büyüyen çocuklar da yetişkin hayatlarında kendine güvenli, kendileri ve çevreleriyle sağlıklı ilişkiler kurabilen, yaşam doyumu yüksek, yaşama yerleşmiş bireyler olabilmektedirler.  Anne ve babanın psikolojik olarak iyi oluşu çocuğu da sosyal, duygusal, bilişsel ve psikolojik olarak daha sağlıklı bir birey yapar. Çocuğun iyi oluşu da anne ve babaya iyi gelir. (Eroğlu 2018: 99)

Ebeveynlerin otoriter ve baskıcı bir tutum sergilemeleri halinde ise bu ortamda yetişen çocuklar içe kapanık, hırçın, kendisine güvenmeyen ve kendisi ve çevresiyle sağlıklı iletişim kuramayan çocuk ve sonrasında da yetişkinler olmaktadırlar. Çoçukların iyi olmama halleri ebeveylerinin de iyi oluşunu olumsuz etkilemekte olup ebeveylerinin iyi oluş halinin kötü olması da çocuğu daha da olumsuz şekilde etkilemektedir. (Eroğlu 2018: 99)

Ebeveynin psikolojik iyi oluşunun yanısıra özyeterlilik inancı da, benimseyeceği ebeveynlik tutumu konusunda belirleyicidir. Ebeveynin ebeveynlik konusunda kendini yeterli hissetmesi bu konuda kendisini de motive etmekte ve de daha fazla çaba göstermesini de sağlamaktadır. Ebeveynlik özyeterliliği düşük olan anneler ebeveynliği etkili bir şekilde yapabildiklerine inanmayacakları için çocukları ile kuracakları ilişkide soğuk ve ilgisiz olabilirler.  (Bağatarhan – Nazlı 2013: 70)

Ebeveyn koçluğu, bir koç ve ebeveyn arasında, ebeveynlerin kendi değerleriyle tutarlı bir şekilde ebeveynlik hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olmayı amaçlayan işbirliğine dayalı bir ilişkidir. Ebeveyn koçluğu terapi veya danışmanlık değildir. Ebeveynlerin günlük yaşamın artan mücadelesi ile paralel olarak artan ebeveynlik sorunlarını aşmalarını ve uzun vadede sürdürülebilecek çözümler bulmalarına yardımcı olan bir tekniktir. Ebeveyn koçları, ebeveynlerin kendi değerlerine, yaşam tarzlarına, aile alışkanlıklarına ve isteklerine uygun cevaplar bulma bilgi ve becerisine sahip olmaları nedeniyle ebeveynlerin kendi sorunlarına çözüm getireceklerine inanırlar. Ebeveyn Koçu, ebeveynlerin kendi çözüm yollarını bulmalarını sorduğu “güçlü sorular” ile sağlar. Ebeveynler, mevcut düşünce ve davranışları için yargılanmadıkları ve eleştirilmedikleri, kendilerini güvende hissettikleri bir ortamda çözüm yollarını keşfederler. 

Ebeveyn Koçluğu’nun Ebeveynlik yaklaşımları üzerindeki etkinliğini ölçen bir çalışmanın (Schiffrin – DeGaetano 2007) sonucu aşağıda ifade edilmiştir. Çalışma kapsamındaki Ebeveyn Koçluğu için dört ana hedef belirlenmiştir:

1- Etkili ebeveynlik için gerekli temel kaynakları sağlamak için ebeveynin öz bakımını arttırmak

2- Ebeveynlerin, çocuklarının gelişimini desteklemek için ihtiyaç duydukları bilgiye ve desteğe erişme becerilerini artırmak

3- Ebeveynlerin uygun ebeveynlik kararları verme yeteneklerine olan güvenini artırmak

4- Ebeveynlikten alınan memnuniyeti artırmak ve stresi azaltmak.

Çalışmaya katılan 10 anne ile haftalık 45 dakika ile 1 saat arasında süren koçluk seansları yapılmıştır. Koçluk seansları haftalık 45 dakika ile bir saat arası süren görüşmelerden oluşmuştur, 5 ila 18 seans arasında değişen sayıda görüşme tamamlanmıştır. Görüşmelerden önce ve sonra yapılan anketlere ait sonuçlar aşağıdaki tabloda gösterilmektedir. Tablo 3. Koçluk öncesi ve sonrası anketin ortalamaları (ve standart sapmaları) (N = 10) (Schiffrin – DeGaetano 2007: 6)

Ebeveyn Beyanı

Koçluk öncesi

Koçluk sonrası

Etki Büyüklüğü

Bir ebeveyn olarak kendimi memnun hissediyorum.

4.30 (0.67)

4.70 (0.48)

0.57

Nasıl destek alacağımı biliyorum.

3.70 (0.67)

4.70 (0.48)*

1.22

İstediğim gibi kendime bakacak kadar zamanım var.

2.40 (1.07)

3.30 (1.25)

0.62

Çocuğuma bir şeyler yapmayı bıraktırmanın kolay olduğunu görüyorum.

2.30 (1.16)

4.40 (0.84)*

1.90

Nasıl ebeveyn olunacağı hakkında bilgi bulabiliyorum.

3.44 (0.84)

4.67 (0.71)*

1.12

Ebeveynliğin stresini azaltmanın yollarını biliyorum.

3.00 (1.05)

4.40 (0.52)*

1.66

Ebeveynlik becerilerime güveniyorum.

3.80 (0.42)

4.30 (0.48)*

0.95

İhtiyaç duyduğumda topluluk kaynaklarını nerede bulacağımı biliyorum. .

4.50 (0.71)

4.90 (0.32)

0.57

Çocuğumun (çocuklarımın )bu gelişim aşamasındaki ihtiyaçlarını iyi anladığımı hissediyorum.

3.80 (1.03)

4.80 (0.42)*

1.06

Çocuğum harekete geçtiğinde sakin kalmak için ne yapacağımı biliyorum.

3.50 (1.27)

4.50 (0.71)*

1.22

* P = .05 düzeyinde veya daha düşük seviyede anlamlı

Bu sonuçlara göre 10 anne ile yapılmış olan ebeveyn koçluğu çalışması ile yukarıda belirtilmiş olan 4 ana hedefe ulaşılmıştır. (Schiffrin – DeGaetano 2007: 11)

Ebeveyn Koçluğu seansları danışan olarak bu sürece dahil olan ebeveynin ihtiyacı ve hedefine göre şekillenebilecek olup örnek bir ebeveyn koçluğu aşamaları şu şekilde gerçekleşebilir. (Barkan 2019: 28)

  1. Seans: Ebeveynin hayatının “burada ve şimdi”deki halinin adeta fotoğrafının çekilmesi ve ebeveynin bu fotoğrafı incelemesinin sağlanması.
  2. Seans: Ebeveynin çocuğunun gelişim dönemini ve onunla ilişki kurma deneyim ve becerisini anlaması ve kendi çocukluk deneyimini hatırlaması.
  3. Seans: Ebeveynin çocuk sahibi olmadan önceki ve sonraki kendi ebeveynlik algısı.
  4. Seans: Ebeveynin kişisel değerlerinin tespiti.
  5. Seans: Ebeveynin değerlerinin ebeveynliğine yansımaları.
  6. Seans: Ebeveyni başarmaktan alıkoyan engellerin keşfi.
  7. Seans: Ebeveynin kişisel kaynaklarının, yetenek ve becerilerinin tespiti.
  8. Seans: Ebeveynin çocukları ile iletişimlerinde kullanabilecekleri yol ve araçların tespiti.
  9. Seans: Ebeveynin yeni kişisel ve ebeveynlik vizyonunun ve ebeveynlik modelinin tasarlanması ve aksiyonu.
  10. Seans: Tüm koçluk sürecinin ve ebeveynin deneyimlediği değişimlerin ve aksiyon sonuçlarının değerlendirilmesi.

Erken çocukluk döneminin daha iyi geçmesi ve gelişimsel olarak da daha fazla desteklenmesi için yapılacak olan yatırımlar sonraki yıllarda bu kapsamda yapılacak yatırımlara oranla daha fazla kazanç sağlamaktadır. Bu nedenle erken çocukluk döneminde ebeveynlerin alacakları ebeveyn koçluğu ile psikolojik iyi oluşlarını dolayısıyla da ebeveyn tutumlarını gözden geçirip desteklemeleri yerinde olacaktır. Çocuğun her ay ve yaş dönemine uygun gelişimsel özelliklerinin, ihtiyaçlarının farkında olunulması, bu ihtiyaçların zamanında ve yeterince karşılanması çocuğun sağlıklı gelişimine olumlu yönde katkı sağlayacaktır. (Güneş 2017: 6)

  1. SONUÇ

Bu makalede 0-6 yaş çocukları olan ebeveynlerin hayata güvenle yerleşmiş çocuklar yetiştirebilmesi için Ebeveyn Koçluğu almalarının önem ve faydası incelenmiş, ortaya konan sebep sonuç ilişkileri literatürde yapılmış olan çeşitli çalışmalarla da desteklenmiştir.

Hayata güvenle yerleşme tanımı ile kişinin kendi iç ve dış dünyasında kendini güvende hissettiği, bu güvenin kişinin kendi benliğine, kendi beceri ve yetkinlikleri ile ihtiyaçlarını karşılayabileceğine olan inancına ve gerektiğinde kurduğu sağlıklı ilişkilerden de beslenerek yardım isteyebilme becerisi ile adapte olabilme becerisine dayandığı belirtilmiştir.

Çocukların bu sağlıklı benlik oluşumuna ve ilgili becerileri edinebilmesine, ebeveynleri ile arasında gelişen güvenli bağlanma şeklinin yüksek oranda belirleyici olduğu ifade edilmiş ve ilgili çalışma sonuçları paylaşılmıştır. Çocuk ebeveyn ilişkisi içinde güvenli bağlanmanın sağlanabilmesi de ebeveynlerin benimseyeceği ebeveyn tutumundan bilfiil etkilenmektedir. Ebeveyn tutumları arasından demokratik ebeveyn tutumu, güvenli bağlanmanın sağlanabileceği ve çocukların sağlıklı gelişimleri için en uygun olan ebeveyn tutumu olup ilgili çalışma sonucu ifade edilmiştir.

Ebeveynlerin benimseyecekleri ebeveyn tutumunun psikolojik olarak iyi oluş düzeylerine bağlı olduğu da çalışma sonuçları ile belirtilmiştir. Çalışma sonucunda göze çarpan en önemli destek unsurunun özel bir insandan destek ve sosyal destek olduğu görülmektedir.

Ebeveyn Koçluğu ebeveynleri güçlendiren ve onlara kendi “benliklerine” ve birey olarak değerlerine daha aşina olma yolunda bir yolculuğa başlama fırsatı veren bir gelişme deneyimi olup ebeveynlerin iyi oluş hallerine nasıl bir destek sağladığı da çalışma sonuçları ile paylaşılmıştır.

  1. KAYNAKÇA

AKHUNLAR, Miraç Neslihan (2010), Üniversite Öğrencilerinin Bağlanma Stilleri İle Uyum Süreçleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi, İstanbul: Maltepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yüksek Lisans Tezi)

AKSEL, Begüm (2018), 0-6 Yaş Arası Çocuğu Olan Annelerin Psikolojik İyi Oluşlarının Öznel İyi Oluş, Öğrenilmiş Güçlülük Ve Algılanan Sosyal Destek Açısından Yordanması, İstanbul: Maltepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yüksek Lisans Tezi)

ALABAY, Erhan (2017), “Okul Öncesi Dönem Çocuğu Olan Ebeveynlerin Ebeveynlik Tutumlarının İncelenmesi”, Erken Çocukluk Çalışmaları Dergisi, 1, 2: 156-174

BAĞATARHAN, Tuba – NAZLI, Dr. Serap (2013/7-12), “Ebeveyn Eğitim Programının Annelerin Ebeveynlik Öz-Yeterliklerine Etkisi”, Sosyal Politika Çalışmaları, 13, 31: 67-88.

BARKAN, Iris (2019), “IPC—Individual Parental Coaching —A Journey to “Value-land”, Coaching Theor. Prax., 5, 23-33

CÜCELOĞLU, Doğan (2007), Keşkesiz Bir Yaşam İçin İletişim, İstanbul: Remzi Kitabevi

DÖKMEN, Üstün (2009), Küçük Şeyler-3 (Yaşama Yerleşmek), İstanbul: Remzi Kitabevi

ERDOĞAN, Funda, (2019.03.10), “Kendimiz ile İlgili Algımız, Hayata Bakışımız”, Erişim Tarihi: 2021.03.24, https://fundaerdogan.com/kendimiz-ile-ilgili-algimiz-hayata-bakisimiz/

EROĞLU, Fulya – PARLAR, Hanifi (2018/1), “Evli Kadın Ve Erkeklerde Psikolojik İyi Oluşun Ebeveyn Tutumuna Etkisinin İncelenmesi”, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,17, 33: 89-101.

GÖZÜBÜYÜK, A. – ÖZBEY, S. (2019), “Investigation of the relationship between attachment patterns and motivational levels of preschool children”, SDU International Journal of Educational Studies, 6(2), 101-113.

GÜNEŞ, Nimet (2017), 0-6 Yaş Arası Çocukların Gelişim Düzeyleri İle Annelerinin Aile İşlevleri Ve Yaşam Doyumları Arasındaki İlişkinin İncelenmesi, Ankara: Hacettepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, (Yüksek Lisans Tezi)

GÜR, m. Deniz (2008), Örgütsel Öğrenme Düzeyleri Arasındaki İlişkiler ve Örgütsel Öğrenmenin Performans Üzerindeki Etkilerine Yönelik Bir Araştırma, İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi, (Yüksek Lisans Tezi)

LYTHCOTT-HAIMS, Julie (2018), Bir Yetişkin Yaratmak, İstanbul: İKÜ Yayınevi

ÖNGİDER, Nilgün (2013), “Anne-Baba ile Okul Öncesi Çocuk Arasındaki İlişki”, Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 5(4), 420-440

ROBINSON, Dr. Ken – ARONICA, Lou (2018), Siz, Çocuğunuz ve Okul, İstanbul: Sola Yayınları

SCHIFFRIN, Holly – DEGAETANO, Gloria (2007), PCI Parent Coaching Pilot Projects, Virginia: The Parent Coaching Institute, (Summary of Results).

TUZGÖL DOST, Meliha – vd. (2019), “Ebeveynlik Biçiminin Kişilik Özellikleri, Benlik Saygısı Ve Yaşam Doyumunu Yordama Gücü”, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 18, 71, 1146-1165.

TÜZÜN, Olcay – SAYAR, Kemal (2006), “Bağlanma Kuramı ve Psikopatoloji”, Düşünen Adam, 19, 1, 24-39

WEBB, Dr. Jonice (2018), Çocuklukta İhmalin İzi: Boşluk Hissi, İstanbul: Sola Yayınları

WOLYNN, Mark (2016), Seninle Başlamadı, İstanbul: Sola Yayınları

YAMAN, Betül (2018), Ebeveyn Tutumlarının Çocukların Mizaç Özellikleri Ve Duygu Düzenleme Becerileri Üzerindeki Rolü, İstanbul: Işık Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yüksek Lisans Tezi)

Sosyal Medya'da Paylaşın

Share on linkedin
Share on facebook