Funda Erdoğan

İlişkilerimizdeki Oyunlar: “Kurban Üçgeni”

Funda Erdoğan

Sosyal bir varlık olan insanoğlu, yaşamının başından sonuna kadar pek çok ilişki sistemi içinde bulunur. Aile ile başlayan ilişki sistemleri, okul yaşamı, arkadaşlar, sosyal çevre, flört, evlilik, iş hayatı ile devam eder. Kişi yıllar içinde yaş alır, etrafındaki kişiler değişir, mekan değişir, ancak ilişki sistemi içindeki roller kendini tekrar edebilir. Adeta oynanan bir oyunun oyuncuları ve sahne değişir ancak oyun aynı oyundur. Peki bu nasıl gerçekleşir, oyunu farketmek ne fayda sağlar, tekrarlayan oyunun ezberi nasıl bozulur?

Hayatınıza dönüp bir bakın, yaşadığınız sorunlarda bir bahane bulma ve başkalarını suçlama eğiliminde misiniz? “Öğretmen bana taktı”, “Terfi benim hakkımdı ama ben patronla aynı spor salonuna gitmiyorum tabii”, “Saçımı süpürge ediyorum gene de yaranamıyorum”, “Hep senin/onun yüzünden”, “Benim kaderim bağlanmış”, “Hiç bir şey yolunda gitmiyor”.. vb. Bu sözlerden bir ya da birkaçını söylüyor musunuz? Dikkat edin, “kurban üçgeni”nin bir parçası olabilirsiniz.

Kurban üçgeni, sağlıklı iletişimin yaşanmadığı ailelerde görülen ve üzerinde çalışılmadığı takdirde çocuklar vasıtası ile sonraki nesillere de aktarılabilen bir ilişki sistemi oyunudur. Oyundaki roller “kurban”, “kurtarıcı” ve “zorba” şeklindedir. Bu roller farklı kişiler tarafından oynanabildiği gibi tek bir kişi, üçgeni, her üç rolü de kendisi oynamak sureti ile tamamlayabilir.     

Kurban üçgeninde oyun “kurban” ile başlar. Kurban kendini yetersiz ve güçsüz hisseden, kendi sorumluluğunu alacağına olan inancı zedelenmiş kişilerdir. Bu kişiler hedeflerine ulaşmakta zorlanırlar, başarısızlıkları için sürekli olarak bahaneleri vardır ve genelde suç başkasındadır. Kurban rolündeki kişi oyunu devam ettirmek için kendi başarısızlığına farkında olmadan kendisi de zemin hazırlar, sonuçta kendini yenilgiye uğratır ve kurban rolüne devam eder. Kurbanlar sosyal ilişkilerinde bir kurtarıcıyı ve bir zorbayı kendilerine çekerler. Örneğin kurban rolünü benimsemiş olan çocuklar, okullarında da zorba çocukları kendilerine çekerler ve kurtarıcıları ise bellidir; anneleridir.

Aile içinde yaşanan kurban üçgenine örnek olarak bağımlı ilişkilerin yaşandığı bir aile ortamı örnek verilebilir. Anne, çocuğuna karşı aşırı korumacı ve kontrolcü bir yaklaşım sergilediğinde çocuk kendisine bağımlı hale gelir. Bireyselliğine izin verilmemiş olan çocuk, kendi sosyal ilişkilerini kurmakta ve düzenlemekte bocalamaya başladığında, anne için çocuk kurtarılması gereken bir kişi halini alır, yani artık çocuk bir “kurban”dır,. İlişkilerine müdahele edilen, ilişkileri annesi tarafından düzenlenilen çocuk, annesinin kendisi ile ilgili yargısına güvenir, kendisinin “yetersiz, zavallı ve acınası” olduğuna inanır ve kurban rolünü benimser.

Bu üçgendeki “kurtarıcı” rolündeki anne de aslında bir kurbandır. Kendisine acı veren kurban olma duygusundan kurtulmak için kendisinden daha aciz gördüğü “kurban”ları kurtarır. Kurtarıcı rolündeki kişiler ihtiyaç duyulmaya öyle bağımlı hale gelmişlerdir ki bu rollerini devam ettirebilmek için etraflarındaki kişilerin sorumluluklarını gereğinden fazla üstlenerek kendilerine bağımlı hale getirirler.

Annenin kurtarıcı çocuğun kurban olduğu ailede, baba, çocuğunun gücünün farkında olmamasına içerler ve ona sert davranmaya başlar ve böylelikle baba “zorba” rolünü üstlenmiş olur. Zorba, rolünü fiziksel ya da duygusal zorbalık şeklinde uygulayabilir. Babanın zorbalığı, annenin çocuğunu daha çok kurtarmasını gerektiren durumlara sebep olur ve bir noktada baba öfkesini anneye yöneltir ki bu durum anneyi kurtarıcı rolünden çıkarır ve kurban rolüne sokar. Annesine acıyıp onu kurtarmak isteyen çocuk ise kurban rolünden çıkar ve kurtarıcı rolüne geçer. Sonuç olarak kurban üçgenindeki “kısır döngü” başlamış olur.

Her üç rolün de aynı kişi tarafından sergilendiği durum ise şu şekilde gerçekleşebilir; aile içinde “kurban” olmayı öğrenmiş olan kişi başka “kurban”ları kurtarmaya kendini adadığında “kurtarıcı” olur ancak bir süre sonra bu yük ona fazla gelmeye ve onda öfke yaratmaya başlar ve kişi sonunda “zorba” rolüne geçer. 

Kurban üçgeni ve bu üçgendeki rol değişimleri çok hızlı bir şekilde gerçekleşebilir ve kişinin hayatındaki tüm ilişki sistemlerine sirayet edebilir. Kişi, farkında olmadan bu oyunu oynayabileceği kişileri ve ortamları hayatına çeker. Çalıştığı şirket, duygusal ilişki yaşadığı partner değişse de kişi hep aynı şey başıma geliyor diyecektir çünkü çocukluğunda parçası olduğu ailede oynanan ve bu suretle de oynamakta oldukça iyi olduğu bu oyunu diğer sosyal ilişki sistemlerinde de tekrarlayarak pekiştirir.

Kurban üçgeninin kişinin hayatında ve ilişki sistemlerinde yarattığı olumsuz sonuçlar, kişinin bu üçgendeki rollerini ve rollerdeki geçişlerini farketmesi ile yani “oyunu” farketmesi ile önlenebilir hale gelir, kişi artık oyunu oynamaz. Kurban, hayatının sorumluluğunu alır, bu sorumluluğu taşıyacak gücün kendinde olduğunu görür, gücünün kaynağını ise varolmaktan dolayı aldığı hazda ve kendine duyduğu sevgide bulur. Kurtarıcı, temelde yatan suçluluk duygusunu çalışarak başkalarını kurtarmak yerine onlara sadece destek vermeyi öğrenir. Zorba, sert görünüşünün altına sakladığı güçsüzlüğünden doğan öfkesinin kaynağına iner, öfkesini sağlıklı bir şekilde serbest bırakır ve etrafındakileri suçlamaktan vazgeçer.

Kişisel gelişim yolculuğunda kendi içindeki boşluğu doldurmuş ve yaralarını onarmış olan kişi, kendini olduğundan farklı bir kişi olarak gösterme ihtiyacı hissetmez. Gerçek benliğini doyasıya yaşamanın tatmini ile hayata tutku ile sarılır. Kendi içindeki çocuğu, ebeveyn şefkati ve sevgisi ile besler, sağlıklı kararlar alan bir yetişkinin bilgeliği ile büyütür.

Sosyal Medya'da Paylaşın

Share on linkedin
Share on facebook